Hipertansiyon nedir?
Kan damarları içindeki kan basıncının normalden fazla yükselmesidir. Kalp, dokuların canlılığı için gerekli olan kanı vücuda pompalarken ritmik ve periyodik hareketler yapar. Bunlar kasılma ve gevşemelerdir. Kalp kasıldığı sırada kalp boşluğundaki kan atardamar sistemine doğru atılır. Bunun arkasından gevşeme dönemi gelir, bu dönemde kalp tekrar kan ile dolar. Bu işlem periyodik olarak devam eder. Belirli bir anda kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınca kan basıncı (tansiyon) diyoruz.Kalbimiz dokuların canlılığı için gerekli olan kanı vücuda kasılma ve gevşeme hareketleri yaparak gönderir. Kalp kasıldığı sırada kalp boşluğundaki kan, atardamar sistemine doğru atılır. Gevşeme hareketinde, kalp yeniden kanla dolar. Bu işlem periyodik olarak devam eder. Belirli bir anda kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınç, tansiyon olarak adlandırılır. Kasılma anındaki tansiyona büyük tansiyon, gevşeme anındaki tansiyona ise küçük tansiyon adı verilir. Bu basınç değerleri, gün içindeki hareketlerimize ve duygularımıza göre değişir; değerler bazen alçalırken bazen yükselir. Basıncın sürekli olarak yüksek olması yani hipertansiyon bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir.
Hipertansiyonun hayati riski nedir?
Hipertansiyon, kendi başına öldürücü değildir; fakat tedavi edilmediğinde sonuçları öldürücü olabilir. Tedavi edilmeyen hipertansiyonun en önemli sonucu kalp ve damar hastalıklarıdır. Kan basıncı yeterince kontrol altına alınamadığında ortaya çıkan diğer önemli sonuçlar ise beyin kanaması ve felç, kalp yetersizliği ve kalp krizi, böbrek yetersizliği, görme kaybıdır. Kan basıncı kontrol edilemediği takdirde, yüzde 51 oranında kalp yetersizliğine, yüzde 33 oranında inmeye ve yüzde 21 oranında da kalp damar hastalıklarına bağlı olümlere yol açar. Yüksek tansiyon tedavisinin, kalp-damar ve böbrek ilişkili yan etkileri azaltma açsından yararlı olduğu, inme ve kalp hastalığına bağlı ölüm oranlarını azalttığı gözlemlenmiştir.
15 milyon hipertansiyon hastası
Tüm dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin hipertansiyondan etkilendiği düşünülüyor.
Ülkemizde yapılan TEKHARF çalışması ve Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin yaptığı bir çalışmaya göre hipertansiyonun, ülkemizde yetişkin olarak kabul edilen 18 yaş üzeri popülasyonda görülme sıklığı yüzde 31.8 olup her üç kişiden biri (erkeklerin yüzde 27.5’inde, kadınların yüzde 36.1’inde), yani yaklaşık 15 milyon kişi hipertansiyon hastası. Daha da önemlisi, her 3 kişiden 2’si hipertansiyon hastası olduğunun farkında değil. Çünkü hipertansiyon, organ hasarına neden olmadan önce hiçbir belirti vermiyor.
Nasıl teşhis edilir?
Hipertansiyonu teşhis etmenin tek yöntemi, düzenli olarak tansiyon ölçtürmek. 120/80 mmHg ve altındaki değerler ideal tansiyon; 140/90 mmHg’nın üzerindeki değerler ise hipertansiyon olarak değerlendiriliyor. Son yıllarda gündeme gelen prehipertansiyon (hipertansiyon öncesi) dönemine göre, 120/140 mmHg (büyük) ile 80/90 mmHg (küçük) arası artık ‘hipertansiyon öncesi dönem’ olarak değerlendiriliyor. Bu hastalara etkili beslenmeye yönelik değişiklikler, azalmış tuz alımı, kilo kaybı, ölçülü alkol alımı ve artmış sebze ve meyve tüketiminden oluşan yaşam tarzı değişiklikleri ve daha sık tansiyon takibi öneriliyor.
Hipertansiyonun nedeni bilinmiyor!
Hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 90-95’inde herhangi bir neden bulunmuyor, ancak şişmanlık, sigara, kötü beslenme, ailesel yatkınlık gibi risk faktörlerinden söz ediliyor. Bu grup hipertansiyona birincil (primer) hipertansiyon deniyor. Hipertansiyon vakalarının yüzde 5-10’u ise bir başka hastalığa bağlı olarak ‘ikincil’ olarak gelişiyor. Bu hastalıklar;
Böbrek hastalığı:
Böbreğe giden atardamarlarda daralmaya yol açan ya da böbreğin kendi parenkiminde hasara yol açan hastalıklarda hipertansiyon oluşuyor. Bu durum, renal hipertansiyon olarak adlandırılıyor.
Endokrin hastalıkları:
Endokrin sistemini etkileyen hastalıklar kan basıncını da etkiliyor, çünkü böbrek üstü bezlerinden, böbreklerden, tiroit bezinden kaynaklanan çeşitli hormonal bozukluklar, kan basıncını kontrol eden mekanizmaların da bozulmasına neden oluyor.
Bazı ilaçların kullanımı:
Bazı ilaçlar, örneğin kortikosteroidler, doğum kontrol hapları, amfetamin türevi ilaçlar, fazla dozda alınan tiroit hormonları, romatizma tedavisinde kullanılan antienflammatuar ve ağrı kesici ilaçlar, soğuk algınlığı ilaçları, iştah kesiciler, bazı antidepresanlar, günde 70-100 ml civarında alkollü içki alınması kan basıncının yükselmesine neden oluyorlar. Bu ilaçların bırakılması ile kan basıncı normale dönüyor.
Hipertansiyon hastalığını erken dönemde yakalayabilmek için her yaştan bireyin, hiçbir şikayeti olmasa da, en az yılda bir kez tansiyonunu ölçtürmesi gerekiyor. Tansiyon ölçümü sırasında uyulması gereken kurallar ise şöyle:
• Kan basıncı ölçülmeden önce en az 5-10 dakika dinlenmek,
• Tansiyon ölçülmeden önceki son yarım saat içinde ağır egzersiz yapmamış olmak, Doğru sonuç alınabilmesi için tansiyon aleti manşonunun boyutları hastaya uygun olmalı ve manşon içerisindeki şişen kese bölümü kol çevresinin en az %80’ini sarmalıdır
• Çay, kahve, sigara ve alkol tüketmemiş, tercihen yemek yememiş olmak,
• Doğru sonuç alınabilmesi için manşonun boyu hastaya uygun olmalıdır, manşon içerisindeki şişen kısım kol çevresinin en az % 80’ini sarmalıdır.
Doğru sonuç alınabilmesi için tansiyon aleti manşonunun boyutları hastaya uygun olmalı ve manşon içerisindeki şişen kese bölümü kol çevresinin en az %80’ini sarmalıdırDoğru sonuç alınabilmesi için tansiyon aleti manşonunun boyutları hastaya uygun olmalı ve manşon içerisindeki şişen kese bölümü kol çevresinin en az %80’ini sarmalıdır.
Beyaz önlük hipertansiyonu
Bazı hastalar evde istirahat halinde iken tansiyonunun normal olduğunu, poliklinikte ölçüldüğünde tansiyonlarının yüksek çıktığını belirtiyorlar. “Beyaz Önlük Hipertansiyonu” adı verilen bu durum bazı araştırmacılara göre selim olarak değerlendirilmesine karşın bu hastalarda hipertansiyon ve az da olsa buna bağlı hedef organ hasarının gelişme riski olduğundan hastanın kan basıncının ciddiyetle izlenmesi gerekiyor. Hipertansiyon tanısı koymak için tek ölçüm yeterli değildir. Bir hafta boyunca günde birkaç kez, istirahat halinde iken tansiyon ölçülmeli; hasta tansiyonunu her gün aynı saatlerde aynı koldan, otururken ya da uzanmış olduğu durumda ölçmelidir. Bu değerler de yüksek çıkarsa hipertansiyon tanısı koyulabilir.
Hipertansiyon kalbin düşmanı
Halk arasında kalp hastalığının hipertansiyona yol açtığı şeklinde yanlış bir algı vardır. Hipertansiyon damarların yapısını bozan bir hastalık olduğu için vücutta damarlanma olan her organı etkiler. Bunlar, beyin damarlarının tıkanması, ya da damar duvarının hasar görmesi sonucu beyin kanaması oluşması; kalpten çıkan büyük damarların yırtılması veya diğer komplikasyonları; böbrek damarlarında ya da parenkiminde hipertansiyona bağlı bozukluklar sonucu böbrek hasarının oluşması olarak sıralanabilir. Hipertansiyonun, damarlar dışındaki en önemli komplikasyonu kalple ilgili olan komplikasyonudur. Çünkü kalbin önündeki basıncın yüksek olması kalbin kasında genişlemeye ve dolayısıyla kalpte büyümeye ve takiben kalbin kasılma fonksiyonlarında azalma meydana getirerek ve kalp yetersizliği dediğimiz olayın gelişmesine yol açar. Yine kalp de damarlarla beslenen bir organ olduğu için, kalp damarları bozulduğu zaman, kalp krizi, kalp damar hastalığı gibi bozukluklar ortaya çıkabilir.
Tedavisi son derece zor bir hastalık olan atriyal fibrilasyonun (kalpte ritim bozukluğu) da hipertansiyonla ilişkilidir. İnme geçiren hastaların büyük çoğunluğunun altta yatan nedeni bir ritim bozukluğudur. Bu ritim bozukluğunun sebebi ise hipertansiyonda kalp içi ve özellikle kulakçıklardaki basıncın artmasıdır.
Sigara hipertansiyon riskini artırıyor
Sigaranın hipertansiyon üzerinde kısa ve uzun etkileri bulunuyor. Kısa süreli etkileri doğrudan doğruya damarları büzücü etkisiyle ortaya çıkıyor. İçilen her sigara 15 dakika kadar tansiyonu yükseltiyor. Bir diğeri içildiğinde tekrar yükseliyor ve asla normal değerine dönmüyor. Ve gün boyu peş peşe içilen sigaranın zaman içinde aşırı yükselmelere yol açtığı bilinmektedir.
Hipertansiyon tedavi edilebilir mi?
Hipertansiyon tedavisinde hedef, kan basıncının normal değerlere çekilmesi ve kan basıncı yüksekliğine bağlı organ hasarlarının azaltılmasıdır. Tedavi planlaması hipertansiyona eşlik eden başka hastalıkların olup olmamasına, kardiyovasküler risk durumuna ve hipertansiyonun yol açtığı hedef organ hasarlarının meydana gelip gelmemesine bağlı olarak değişir. Hastanın hiçbir kardiyak risk faktörü yoksa, yani diyabeti, yüksek kolesterolü yoksa, sigara içmiyorsa ve bu hastaların tansiyonu hafif orta düzeyde yüksek ise bu hastaya ilk etapta yaşam tarzı değişiklikleri öneriliyor. Yaşam şekli değişikliğinin kan basıncını ve böylece hipertansiyonu kontrol altına aldığına dair oldukça etkili kanıtlar yayımlanmıştır. Bu öneri, hipertansif hastalarda ilaç tedavisine başlamadan önce başlangıç tedavisi olarak veya ilaç tedavisi alanlarda tedaviye ek olarak yapılır.
Öneriler arasında hastaların öncelikle tuz kısıtlaması yapması, (günde 6 gram altında olması), fazla miktarda alkol tüketiyorsa alkol tüketimini kısıtlaması, fazla kiloluysa zayıflaması, düzenli egzersiz yapması yer alıyor. Haftada en az üç kez 30 dakikalık yürüyüşler yapılması gerekiyor. Hastaların, diyetlerine çok dikkat etmeleri gerekiyor çünkü meyve ve sebze ağırlıklı olarak beslendiklerinde, balık tüketimini artırdıklarında, zeytinyağlı yiyecekler ağırlıklı beslendiklerinde (günde 8-10 porsiyon sebze ve meyve, 2-3 porsiyon düşük yağ içerikli besinler ve süt ürünleri, yağ ve kolesterol alımının azaltılması) tansiyonları düşüyor.
Hiçbir risk faktörü yoksa hastalar yaşam tarzı değişikliklerine riayet ettikleri takdirde 6 ay ila1 yıl boyunca izleniyor, eğer hastada herhangi bir eşlik eden kardiyovasküler hastalık ya da çoklu risk faktörü, organ hasarı varsa, tansiyonu ne kadar hafif olursa olsun mutlaka ilaç tedavisine başvuruluyor.
Kan basıncı kontrolü yeterli oranda sağlanamıyor
Türkiye’de hipertansiyon konusunda farkındalık oldukça düşük. Ülkemizdeki hipertansif hastaların yarısından daha fazlası hastalığının farkında değil. Farkında olanların da yarısı tedavi alıyor. Tedavi olanların ise çok az bir miktarının kan basıncı yeterince kontrol altında tutulabiliyor.
Kan basıncında hedef değerler, eşlik eden hastalıkların bulunup bulunmamasına göre değişiyor. Kişinin eşlik eden hastalığı yoksa hangi yaştan olursa olsun hedef 140/90 mmHg’nın altı olmalıdır. Ülkemizdeki yanlış inançlardan biri de ‘ben yaşlıyım, tansiyonum daha yüksek olabilir, bu normaldir’ şeklindedir. Oysa bu doğru bir yaklaşım değil. Diyabetik ve böbrekte protein kaçağı olan hastalarda hedef kan basıncı değeri 130/80 mmHg ve altıdır. Kronik böbrek yetersizliği gelişen hastalarda ise hedef değer 110/70 mmHg ve altıdır.
Hastalarla ilgili en önemli sorunlardan biri, ilaçların düzenli olarak kullanılmaması. Birçok hipertansiyon hastası tansiyonunun yükseldiğini hissettiğinde ilaç kullanma yoluna gidiyor. Oysa yapılan araştırmalarda, insanların tansiyonlarının yükseldiğini söyledikleri anda yapılan ölçümlerin sadece yaklaşık yüzde 50’sinde tansiyonun yüksek olduğu bulunmuş. Ve hiçbir şey hissetmediğini söyleyenlerde günlük yaşamda ölçüm yapıldığında büyük bir bölümünün tansiyonları yüksek bulunmuştur. Dolayısıyla tansiyon belirti vermeyen bir hastalıktır. Şikayete dayalı olarak ilaç kullanmak en kötü kontrol yöntemlerinden bir tanesidir.
Hipertansiyon çocukları da tehdit ediyor
Çocukluk döneminde esansiyel hipertansiyon nadir görülmekle birlikte günümüzde çocuklarda daha sık görülmektedir. Eskiden çocuklarda hipertansiyon görüldüğünde bunun genelde bir başka hastalık nedeniyle ortaya çıktığı düşünülürdü ki, bunların arasında böbrek fonksiyon bozuklukları, aort koarktasyonu olarak bilinen aort damarının hastalığı ve çocuklardaki bir takım hormonal hastalıklar sayılabilir. Ancak çocukluk ve çocukluk çağında da artık esansiyel hipertansif hastaları görülüyor. Çocuklarda da erişkinlerde olduğu gibi obezite, insulin direnci, kan yağları, hareketsizlik ve kan basıncı arasında direkt bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çocuklarda da erişkinlerde olduğu gibi obezite, insülin direnci, kan yağları ve kan basıncı arasında direkt bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çocuklukta kazanılan aşırı kilolar genç erişkinde kardiovasküler riskin önemli bir belirleyicisidir Çocuklarda da erişkinlerde olduğu gibi obezite, insülin direnci, kan yağları ve kan basıncı arasında direkt bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Çocuklukta kazanılan aşırı kilolar genç erişkinde kardiovasküler riskin önemli bir belirleyicisidirHipertansif çocuk obez ise zayıflatılmalıdır. Erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da tuz ve kalri kısıtlaması yapılmalıdır.
Hipertansiyonda dikkat edilmesi gerekenler:
• Aşırı tuz alımı kısıtlanmalı (günde 6 gramın altında olmalı)
• Bol sıvı tüketilmeli
• Düzenli egzersiz yapılmalı (haftada en az üç gün ve en az 30 dakika tempolu)
• Akdeniz tarzı beslenme tercih edilmeli (meyve ve sebze ağırlıklı)
• Sadece tuzlu yiyecekler tansiyonu yükseltmez. Soda, maden suyu gibi içecekler de dikkatli tüketilmeli
• Tansiyon yükseltici etkileri bilinen NSAİD, doğum kontrol hapı, soğuk algınlığı ilaçları, ağrı kesicileri kullanırken dikkatli olunmalı
• Ani tansiyon yükselmelerinde kullanılan dilaltı haplar doktora danışılmadan kullanılmamalı. Bu haplar nedeniyle ani tansiyon düşüşleri de olumsuz sonuçlara yol açabilir
• Sarımsak, limon gibi sebzeler ilacın yerine geçerek tansiyonu düşürmezler.
• Hipertansiyon tedavisi ömür boyu sürer. Bu nedenle ilaçların sürekli olarak kullanılması gerekir. İlaca bağlı bir yan etki geliştiğinde doktora danışarak değiştirilmesi veya bırakılması gerekir.