Obezite ve Tedavisi
Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Abdülcabbar Kartal, obezitenin dünya çapında giderek yaygınlaşan ciddi bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekiyor. Pek çok sağlık sorununa yol açan obezitenin mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Abdülcabbar Kartal, obezite nedenleri ve tedavi yollarıyla, özellikle de obezite cerrahisiyle ilgili önemli bilgiler veriyor...

Şişmanlık nedir?
Obezite, biriken fazla vücut yağının artarak, sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabilecek seviyeye çıkması nedeniyle oluşan tıbbi bir durumdur. Bir kişinin ağırlığının kişinin boyunun karesine bölünmesiyle elde edilen bir ölçüm olan beden kütle indeksinde (BKİ) genel olarak 25 kg/m2 ila 30 kg/m2 ve üzeri olanlar obez olarak kabul edilirler. Obezitenin değerlendirilmesinde bel çevresi ölçümü de kullanılır. Bel çevresi ölçümleri obezite tanısı için oldukça pratik bir yöntemdir. Bu doğrultuda erkeklerin bel çevresinin 102 cm’den, kadınların ise 88 cm’den büyük olması şişmanlığın göstergesi olarak kabul edilebilir.
Beden Kitle İndeksine göre şişmanlığın dereceleri nelerdir?
Dünya Sağlık Örgütü tarafından Beden Kitle İndeksi (BKİ) baz alınarak belirlenmiş sınıflamaya göre;
1) BKİ 18.5 altında olanlar az kilolu,
2) BKİ 18.5 - 24.9 arasında olanlar normal kilolu
3) BKİ 25.0 - 29.9 arasında olanlar fazla kilolu
4) BKİ 30.0 - 39.9 arasında olanlar obez
5) BKİ 40'ın üzeri olanlar morbid (ciddi) obez olarak sınıflandırılır.
Şişmanlığın görülme sıklığı nedir?
Hem dünyada hem de ülkemizde obezite, günümüzün en önemli mobidite ve mortalite (ölüm) nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Son kırk yıldır obezite tüm dünyada artış göstermektedir. Dünya çapında yetişkin nüfusta yaşa göre obezite sıklığı 1975 yılında kadınlarda %6,4 ve erkeklerde %3,2 iken; 2014 yılında kadınlarda %14,8 ve erkeklerde %10,8'e ulaşmıştır. Ülkemizde de obezite sıklığı giderek artmaktadır. Ülkemizde 1998 yılında obezite sıklığı %22,3 (kadınlarda %32,9, erkeklerde %13,2) iken; 2010 yılında %31,2'ye (kadınlarda %44,2, erkeklerde %27,3) yükselmiştir. Çocuk ve ergenlerde de obezitenin arttığı görülmektedir. Özellikle COVID-19 pandemisinin başlamasıyla beraber Türkiye’deki şişmanlık insidansının daha da arttığı bilinmektedir.
Şişmanlığın nedenleri nelerdir?
Obezite hastalığı sık sık ve yüksek oranlarda kalorili beslenme düzeniyle yaşayan, fiziksel olarak etkinliğin ya da egzersiz yapmanın az olduğu kişilerde daha fazla görülmektedir. Bunun dışında genetik olarak yatkın olma, hormonal bozukluklar, psikolojik sorunlar ve kullanılan antipsikotik ilaçlar da obeziteyi tetikleyen sebepler arasındadır. Halk arasında, obezite hastalığının metabolizma hızının düşüklüğüyle ilişkili olduğu yönünde bir kanı olsa da, bu aslında nadir görülen bir sebeptir.
Çoğunlukla obezite diğer bir deyişle morbid obezite hastalığından şikayetçi kişiler vücudunun gerekliliklerini karşılamak için kilosu normal olan kişilerden daha fazla enerji tüketmektedirler. Dolayısıyla obezite hastalığı olan kişilerin bazal metabolizma hızları yükselmiştir. Gelişen teknoloji bireylerin fiziksel olarak bedenlerini kullanma alanını daraltmıştır. Bu da obezite hastalığının artışında yüksek bir etkiye neden olur.
Ama unutulmamalıdır ki şişmanlığın en büyük iki nedeni gereğinden fazla kalori alımı ve hareketsiz bir yaşam tarzıdır.
Şişmanlığın neden olduğu sağlık sorunları nelerdir?
- Kalp ve damar hastalıkları: Koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği, tıkayıcı damar hastalıkları, bacaklarda varis
- Tip 2 diyabet
- Bazı kanser türleri (rahim, meme, prostat ve kalın bağırsak)
- Yüksek tansiyon
- Dislipidemi (Kanda kolesterol ve trigliserid düzeylerinin artması)
- İnme (felç)
- Sindirim sistemi problemleri: Karaciğer yağlanması, safra kesesi taşları, gastroözofageal reflü hastalığı
- Solunum yolu problemleri: Uyku apnesi, hiperventilasyon sendromu, pulmoner emboli
- Kas-iskelet sistemi problemleri: Osteoartrit (Eklem kıkırdaklarının bozulması), bel fıtığı
- Ürogenital problemler: Adet düzensizliği veya adet görememe, polikistik over, infertilite, idrar kaçırma.
- Psikososyal problemler: İş göremezlik, sosyal ayrımcılığa maruz kalma, depresyon
Şişmanlığın tedavi yöntemleri nelerdir?
Obezitenin tedavisinde başarılı olmak, gerçekçi hedefler belirlemek ve yaşam tarzı değişikliklerini gerçekleştirmekle mümkündür. Temel amaç; daha az kalori tüketirken, fiziksel olarak daha aktif olup, harcanan kaloriyi arttırma olmalıdır. Bunun için öncelikle günlük kalori alımı ve fiziksel aktivite miktarı belirlenmelidir.
Tüm kronik tıbbi sorunlar gibi, obezitenin etkili ve başarılı tedavisi de, hastanın da içinde olduğu ekibin uyumlu ve sabırlı çalışması ile gerçekleştirilir. Bu ekipte hekimler, psikolog ve psikyatristler, egzersiz terapistleri, diyetisyenler ve gereken diğer uzmanlar yer alır.
Obezite tedavisini yapan ekip, aşağıdaki disiplinlerden oluşan uzmanlardan oluşmalıdır.
- Diyet ve Beslenme Tedavisi Uzmanı
- Egzersiz Terapisi Uzmanı
- Davranışsal Terapi
- İlaç Tedavisi
- Obezite Cerrahisi
Obezite cerrahisinde hangi yöntemler uygulanır?
Günümüzün en büyük sağlık sorunlarından birisi, obezite ve tip 2 diyabetin tetiklediği Metabolik Sendrom'dur. Metabolik Sendrom'la mücadele adına yapılan tüm çalışmalar ve bu çalışmalarla ilgili analizler, ne yazık ki hastalığın tedavisinde klasik tedavi yollarının yeterli oranda başarı sağlayamadıklarını göstermektedir. Tüm tedavi yöntemlerini ele aldığımızda, elde edilen bilimsel birikim obezite ve tip 2 diyabet tedavisindeki en effektif sonuçların cerrahi müdahalelerle alındığını göstermektedir. Bu yöntemlerin bir bölümü sadece obezitenin tedavisinde değil, tip 2 diyabet ve eşlik eden diğer hastalıkların tedavisinde de etkili ve kalıcı sonuçlar alındığını göstermektedir. Özellikle son 30 yılda obezite ve tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi için geliştirilen birçok yöntem bulunmaktadır. Zaman içinde bu yöntemlerin bazıları terk edilirken, bir bölümü de etkili uzun dönem sonuçları sayesinde günümüzde de başarı ile uygulanmaya devam ediyor.
Her tedavi yönteminde olduğu gibi cerrahi müdahalelerin de avantajları ve dezavantajları vardır. Ayrıca cerrahi yöntemlerin kendi içlerinde birbirlerine karşı üstün ya da zayıf oldukları noktalar da bulunmaktadır. Bu yöntemlerden en sık uygulananları şu şekilde sıralayabiliriz.
1) Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide) Ameliyatı
Tüp mide ameliyatı, midenin depo görevi gören geniş kısmının çıkarılması işlemidir. Böylece normalde 1.5-2 litre hacmi olan mide kabaca 50-150 ml hacminde ince bir tübe dönüştürülmesinden ibarettir. Bu teknikte bir seferde yenebilecek gıda miktarı azaltılır, ancak sindirim sisteminin doğal akışına herhangi bir müdahale yapılmamaktadır. Tüp mide ameliyatı laparoskopik yöntemle, yani karna 4 ya da 5 adet küçük kesi yapılarak gerçekleştirilir. Ameliyat ortalama 45-75 dakika sürer. Genelde hastanede yatış süresi 2 veya 3 gündür.
Tüp mide ameliyatının başlıca avantajları sindirim sisteminin doğal akışını değiştirmemesi, böylece daha az vitamin ve mineral eksikliğine yol açması, Dumping sendromunun görülmemesi, daha az reflü yakınmasına yol açması ve vücuda yabancı bir cisim yerleştirilmemesi olarak sayılabilir. Bunun yanında birtakım dezavantajları da mevcuttur. Bu dezavantajların en önemlileri reflü, uzun bir stapler hattının varlığı (stapler hattından kanama ve kaçak riski) ve yöntemin geri dönüşsüz bir metod olmasıdır. Tüp mide ameliyatının geri dönüşsüz olması, erken dönemdeki cerrahi risklerin atlatılmasından sonra hastanın günlük hayatına etkisi kabul edilebilir düzeylerde olmaktadır. Yani sleeve gastrektominin yan etkileri gastrik bypass ve daha büyük ameliyatlara göre daha azdır.
Tüp mide ameliyatı nasıl etki gösterir?
İşlem sırasında midenin yaklaşık % 80’i çıkarılır ve ince bir tüp mide bırakılır. Böylece yenebilecek gıda miktarı ciddi şekilde azaltılır ve erken doyma hissi sağlanır. Bu, ameliyatın kısıtlayıcı etkisidir. Ancak tüp mide ameliyatında çıkarılan mide açlığı tetikleyen Ghrelin hormonunu üreten bölümdür. Bu bölümün çıkarılması iştahı uyaran hormonun kandaki miktarını azaltır ve genellikle iştahın azalmasına neden olur. Bu da, ameliyatın aynı zamanda metabolik ve hormonal etkilerinden sorumludur. Sindirim sisteminin doğal akışına müdahale edilmediğinden, tüp mide ameliyatından sonra sindirim ve emilim normal şekilde devam eder. Bu nedenle, daha az vitamin ve mineral eksikliği riski vardır.
Tüp mide ameliyatından sonra ne kadar kilo verilir?
Obezite, sadece alınan kalori ve harcanan kalori arasındaki dengesizlikten ibaret olmayıp çok karmaşık bir problemdir. Obezitenin altında birçok hormonal mekanizma yatmaktadır. Sağlıklı bir beslenme sistemi ve egzersizle desteklendiğinde ameliyattan sonraki bir ya da iki yıl içerisinde fazla kiloların % 60-80’inin verilmesi sağlanabilir. Ancak kurallara uyulmadığında ve eski kötü alışkanlıklara dönüldüğünde yeterince kilo verememe, hatta tekrar kilo alma riski de vardır.
2) Laparoskopik gastrik bypass ameliyatı
Gastrik bypass ameliyatları, obezite cerrahisinin en fazla sayıda uygulandığı ülke olan Amerika’da, son 30 yıldır en sık uygulanan ameliyat türüdür. Yıllar içerisinde bypass tekniği de değişiklikler göstermiştir. Günümüzde, deneyimli bariatrik cerrahlar tarafından yapılmak koşuluyla sindirim sisteminin gastrik bypass ameliyatları yoluyla yeniden düzenlenmesi son derece etkili ve güvenilir bir prosedürdür. Uygun adaylar için cerrahinin kazanımları risklerini kat kat aşmaktadır.
Gastrik bypass hem hacim kısıtlayıcı, hem de emilim azaltıcı özellikler içeren kombine bir prosedürdür. Ameliyatın ilk bölümü, midenin üst kısmında yaklaşık 30-35 ml hacminde ufak bir kısmın staplerle kalan mide kısmından ayrılması ve küçük ve yeni bir mide poşu yaratılmasıdır. Bu sayede, çok küçük miktarda gıda ile doyma hissi sağlanır. Ameliyatın ikinci kısmı ise ince bağırsakların bypass edilmesidir. Yani midenin kalan kısmı ile bir miktar ince bağırsak atlanır. Bu bölüm mide asidi, safra ve pankreas sıvıları gibi sindirimde rolü olan enzimleri iletme görevine devam eder. Oluşturulan yeni mide kısmı ise ortalama 150-200 cm aşağıdaki bir ince bağırsak segmentine ağızlaştırılır. Yani alınan gıdaların bir kısmı emilmeden atılmış olur.
Ameliyatın esas metabolik gücünü sağlayan ise farklı bir mekanizmadır. İnce bağırsakların son kısımlarından salgılanan ve inkretin denen bazı hormonlar, kan şekerinin dengelenmesini sağlayan insülinle paralel etkiye sahip olup, onu güçlendiren hormonlardır. Aynı zamanda tokluk hissi sağlayan ve iştahı azaltan hormonlar da yine bu bölgeden salgılanır.
Diğer obezite cerrahisi yöntemleri gibi gastrik bypass ameliyatlarını da laparoskopik yöntemle, yani karnınızı açmadan, sadece 4 adet milimetrik kesiden girerek gerçekleştiriyoruz. Ameliyat süresi ortalama 3-4 saattir. Elbette bu, anatomiye ve daha önce geçirilmiş ameliyat öyküsüne göre değişebilir. Ortalama hastanede kalış süresi 3-4 gündür.
Gastrik bypass ameliyatı obezite mücadelenizde çok kuvvetli bir silahtır. Hastaların çoğu fazla kilolarının % 65-90’ını ilk yıl içinde verirler. Gastrik bypass ayrıca obeziteyle ilişkili yandaş hastalıkların tedavisinde de mükemmel sonuçlar sağlar. Bunların başında Tip 2 diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, yüksek kolesterol ve asid reflüsü gelir. Tüm diğer ameliyatlarda olduğu gibi, burada da hastalar sağlıklı beslenme kuralları ve düzenli egzersiz gibi önerilerimize uymadıklarında kilo kaybı yavaşlayabilir ve hatta tekrar kilo alımı görülebilir.
Kalorilerin emilimi azalırken, bazı önemli besinlerin emilimi de azalır. İnce bağırsağın bypasslanan bölümü kalsiyum, folik asid, demir ve B vitaminlerinin emiliminden sorumludur. Ciddi sağlık sorunlarından korunmanız için bypass ameliyatlarından sonra vitamin ve mineral eksikliklerinden kaçınmalı ve size özel bir vitamin-mineral takviye tedavisi almalısınız.

Doç. Dr. Abdulcabbar KARTAL, İstanbul Üniversitesi İstanbulTıp
(Çapa) Fakültesi'nde başladığı lisans eğitimini 2007 yılında tamamlayarak Tıp
doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise, İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi'nde tamamlayıp 2013 yılında Genel Cerrahi Uzmanı
olmuştur. 2013 -2016 yılları arasında Şanlıurfa da Devlet Hizmet Yükümlülüğü
görevini yaptıktan sonra İstanbul Okan Üniversitesi bünyesinde Dr. Öğretim Üyesi
olarak çalışmaya başladı. Yaklaşık 4 yıl akademik ve bilimsel faaliyetlerini
Okan Üniversitesi Hastanesi bünyesinde sürdüren Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal 2020
yılında doçent ünvanı aldı. 2021 yılında Avrupa Kolorektal Cerrahi Derneğinin
düzenlediği board sınavını geçerek Fellow of Europen Board Examination of
Coloproctology (FEB-C) ünvanı almıştır. 2021 yılından bu yana Anadolu Sağlık Merkezi’nde genel cerrahi uzmanı olarak görevini sürdürüyor.