
Amir Hossein Abedi
2023 yılından bu yana Anadolu Sağlık Merkezi’nde iç hastalıkları uzmanı olarak görevini sürdürüyor.
Çalıştığı Kurumlar
- Erciyes University Faculty of Medicine-Kayseri, Turkey
- Medipol University Hospital – Istanbul, Turkey
- Medistanbul Hospital – Istanbul, Turkey
Eğitim
Uzmanlık
- Hipertansiyon
- Diyabet Hastalığı
- Anemi Hastalıkları
- Astım
- Kolesterol Hastalıkları
- Mide ve Bağırsak hastalıkları
- Osteoporoz
- Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği
- Türk Geriatri Derneği
- Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği
- Türk Hematoloji Derneği
Colchicine-and CL-larithromycin-Induced Rhabdomyolysis in a Hemodialysis Patient with Familial Mediterranean Fever
A ABEDİ, E Eroğlu, İ Koçyiğit, A Ünal, M SİPAHİOĞLU, B Tokgöz, ...
TURKISH JOURNAL OF NEPHROLOGY 28
• Genetic Variants Associated with Severe Hypertriglyceridemia: LPL, APOC2, APOA5, GPIHBP1, LMF1, and APOE A ABEDİ, E Eroğlu, İ Koçyiğit, …
TURKISH JOURNAL OF NEPHROLOGY 28
• Evaluation of Serum Growth Arrest-Specific 6/Soluble AXL Levels in Type 2 Diabetes Mellitus. M Özel, G Başkol, AH Abedi, Y Atıcı, H Saraçoğlu, N Sungur, F Bayram. Erciyes Medical Journal/Erciyes Tip Dergisi 44 (4)
• Can Serum Gas6/sAXL Associated with estimated GFR be a Predictive Marker for Early Intervention Before the Development of Nephropathy in Diabetic Patients?
M Özel, G Başkol, AH Abedi, Y Atıcı, H Saraçoğlu, N Sungur, F Bayram, ...
Erciyes Medical Journal/Erciyes Tip Dergisi 44
• An Unusual Suicidal Attempt with Injection of Thinner into The Left Arm Presenting with Severe Soft Tissue Infection: A Case Report
A ABEDİ, I Karaman, M Doganay
Erciyes Medical Journal 40 (2)
TEMD STUDY GROUP ÜYESİ OLARAK :
1. Utilization of statins and LDL-cholesterol target attainment in Turkish patients with type 2 diabetes-a nationwide cross-sectional study (TEMD dyslipidemia study)
F Bayram, A Sonmez, C Haymana, T Sabuncu, OS Dizdar, E Gurkan, ...
Lipids in Health and Disease 19, 1-11
2. Turkish nationwide survEy of glycemic and other Metabolic parameters of patients with Diabetes mellitus (TEMD study)
A Sonmez, C Haymana, F Bayram, S Salman, OS Dizdar, E Gurkan, ...
Diabetes research and clinical practice 146, 138-147
3. Characteristics of patients with hypertension in a population with type 2 diabetes mellitus. Results from the Turkish Nationwide SurvEy of Glycemic and Other Metabolic …
T Sabuncu, A Sonmez, MA Eren, I Sahin, D Çorapçioğlu, R Üçler, Ş Akin, ...
Primary Care Diabetes 15 (2), 332-339
4. A cross-sectional study of overtreatment and deintensification of antidiabetic and antihypertensive medications in diabetes mellitus: the TEMD overtreatment study
A Sonmez, I Tasci, I Demirci, C Haymana, C Barcin, H Aydin, S Cetinkalp, ...
Diabetes Therapy 11 (5), 1045-105
İlgi Alanları

Kedi alerjisi kedinin tükürüğüne, tüylerine, deri atıklarına veya idrarına karşı aşırı hassasiyet geliştirme durumudur. Alerjik reaksiyonlara sebep olan bu maddeler alerjen olarak tanımlanır. Kedi alerjisi hapşırık, burun akıntısı gibi hafif solunum yolu rahatsızlıklarından ciddi alerjik reaksiyonların görüldüğü anafilaksiye kadar yol açabilir. Kedi alerjisi durumunda semptomlarının kontrol altına alınması ve uygun tedavi planı için bir doktora başvurulması gerekir.

Gece terlemesi yaşayan bireyler uyandıklarında çarşafın veya pijamalarının su içinde kaldığına şahit olabilir. Çeşitli yönemlerle uyku ortamının düzenlenmesi bu problemin giderilmesi adına atılabilecek ilk adımdır. Herhangi bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan gece terlemelerinde ise sağlık kuruluşlarına başvurulması ve altta yatan rahatsızlığın tespiti ve ona uygun tedavi seçenekleri düşünülmesi gerekir. Uyku hiperhidrozu olarak ifade edilen bu durum genellikle kontrol altına alınabilen hastalıklara bağlı olarak meydana gelse de bazen yaşamı tehdit edici rahatsızlıkların bir belirtisi olarak da oluşabileceği için bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Gece terlemesi hakkında merak ettiğiniz diğer konular için yazının devamını takip edebilirsiniz.


Yaş ilerledikçe kas erimesinin görülme sıklığının giderek arttığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, 80 yaşın üzerindeki her 10 kişiden 4’ünün bu sorunla karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.

Sivrisinekler küçük, kısa ömürlü, ince ve uzun bacaklarıyla kolayca tanınan, kanatlı böcek grubuna dahil narin hayvanlardır. Genellikle yaz geceleri hayatımıza dahil olan sivrisinekler, ısırdıktan sonra deride bırakmış oldukları kaşıntılı tümsekler ile bilinir. Belirgin olarak görülen kaşıntılı tümsekler, sivrisineklerin kan emmek için kullandıkları bir kimyasal sonucunda gelişen alerjik tepkilerdir. Kan emme yöntemiyle beslenen sinekler genellikle dişi sivrisinekler olarak bilinir. Dişi sivrisinekler, üremelerini gerçekleştirmek için insan veya hayvan kanında bulunan proteine ihtiyaç duyar. Erkek sivrisinekler ise daha çok çiçek ve bitki öz suları ile beslenir. Sivrisinek ısırığı ortalama yirmi dört saat içinde geçer ve ciddi problemler yaratmaz. Fakat alerjik reaksiyonlar açısından takip edilmesi gerekir. Ayrıca endemik bölgelerde sıtma, batı nil virüsü, denk hastalığı, fil hastalığı, sarı humma, zika virüsü gibi ciddi hastalıklar görülebilir.

İnsanda sindirim sistemi, sindirim kanalında yer alan organlar ve yardımcı sindirim organları olmak üzere iki bölümden oluşur. Sindirim kanalı olarak adlandırılan ağız, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüs, sindirim işlevinin büyük bölümünden sorumlu olan önemli yapılardır. Besinlerin mekanik ve kimyasal olarak sindirilmesi, sindirilen besinlerin ince bağırsaklardan emilmesi, hücreler için gerekli kalorinin elde edilmesi ve atık maddelerin dışkılama şeklinde boşaltılması için hem sindirim kanalı organlarının hem de karaciğer, pankreas ve safra kesesi gibi sindirime yardımcı yapıların bir arada ve doğru şekilde çalışması gerekir.


Mide ağrısı hem çocuklarda hem de yetişkinlerde sık görülen bir durumdur. Mide ağrısının çok sayıda farklı sebebi olabilir. Mide ağrısı neden olur? Mide ağrısına ne iyi gelir? Tüm bu soruların cevabını yazının devamında bulabilirsiniz.

Kreatinin, her bireyin kan dolaşımında bulunan, metabolik süreçler ardından açığa çıkan bir bileşiktir. İdrar yolu ile vücuttan atılan kreatinin, vücutta belirli seviye aralıklarında bulunmalıdır. Bir bireyin kan dolaşımında bulunması gereken kreatinin miktarı yaşa, cinsiyete, ırka ve vücut ölçülerine göre değişkenlik gösterir. Ancak bu parametreler ışığında kreatinin seviyelerinin belirli aralıkların dışında olması bazı hastalıkların habercisi olabilir. Özellikle, böbrek fonksiyonlarının sağlıklı bir işlevde faaliyet gösterdiğini tespit etmek üzere kreatinin seviyeleri değerlendirme altına alınabilir.

Kortizon, insan vücudunda doğal olarak sentezlenen hormon yapılı bir maddedir. Eksikliğine bağlı görülen hastalıklar olabilir. Kortizonun yeterli miktarda vücutta sentezlenemediği hastalar olabilir. Kortizonun tamamen sentezlenmemesi ise sağlıklı bir vücutta mümkün olmaz. Bu hastalar için son yıllarda oldukça etkili çözümler sunan kortizon replasman tedavisi uygulanır. Çünkü bağışıklık sistemi ve vücudun kendini onarması için kortizonun etkisi tartışılmaz derecede önemlidir. Üretilmemesi halinde vücuda eksojen olarak, yani dışarıdan kortizon yapılı sentetik hormon verilmelidir. Kortizonun vücutta sentezlenemeyen, dışarıdan alınan sentetik formuna kortizol denir. Halk arasında kortizon ve kortizol için yanlış kullanımlar, kortizonun negatif etkisinin daha fazla olduğuna dair yanlış ve eksik algılar olabilir. Tabii ki kortizol tedavisi negatif etkilerinin yanında hastaya çok önemli tedavi imkanı verir. Her ilacın küçük de olsa yan etkisi olabilir. Kortizon tedavisindeki etkiler de doktor kontrolleri aksatılmadığı ve tedavi sonrasındaki önerilere uyulduğu sürece kontrol edebilir etkilerdir. Kortizon böbrek üstü bezinin korteks denen dış kısmında üretilen bir hormondur. Kolesterolü hammadde olarak kullanan bir dizi biyokimyasal reaksiyon sonucu oluşan doğal yapılı hormonlardan biri de kortizondur. Böbrek üstünden 2 farklı yapıda hormon grubu üretilir. Bunlar glukokortikoidler ve mineralokortikoidlerdir. Glukokortikoid grubunda ise kortizon ve kortizol denen bu hormon yapılı ürünler vardır. Glukokortikoid olan kortizol ve kortizon vücudun protein, karbonhidrat mekanizmasını etkiler. Kortizon aslında kortizolun aktif olmayan formudur. Kortizon üretiminden sonra karaciğerde işlenerek kortizol olan aktif form elde edilir. Bu nedenle pek çok hastalığın tedavisinde aktif form olan kortizol vücuda verilir.

Kalsiyum, vücutta sentezlenemeyen, besin yoluyla alınması gereken önemli görevlere sahip temel bir mineraldir. Kalsiyum, büyüme, gelişme, sinir sistemi, dolaşım sistemi ve kemik sağlığı ile doğrudan ilgilidir. Bu nedenle kalsiyum eksikliği bazı ciddi semptomlara neden olabilir.

Diyafram, göğsü karın bölgesinden ayıran ve nefes almada önemli bir rol oynayan kastır. Bu kasta gerçekleşen bir spazm, ses tellerinin kısa süreliğine kapanmasına ve "hık" sesi çıkmasına neden olur. Hıçkırık, diyaframın kontrol edilemeyen tekrarlayan spazmları veya ani hareketleridir. Çok yemek yemek, alkollü veya gazlı içecekler içmek veya aniden heyecanlanmak hıçkırıklara neden olabilir. Çoğu insan için hıçkırık genellikle sadece birkaç dakika sürer ve kendiliğinden geçer.

Hepatit C Aşısı Hepatit C, HCV virüsünün enfeksiyona sebep olması sonucu ortaya çıkan bir tür karaciğer hastalığıdır. Hepatit C virüsü, karaciğerde kronik enfeksiyona sebep olabileceğinden vücutta kalıcı ve hayati etkiler bırakabilir. Dünyada milyonlarca, ülkemizde ise 1 milyona yakın birey Hepatit C hastasıdır. Günümüzde tedavisi mümkün olan bu hastalık, birçok kişide geç tanı konulması sebebiyle kronikleşir. Farklı hastalıklara sebebiyet vermeden teşhis edildiği takdirde tam bir iyileşme de sağlanabilir.

Tarihte kralların hastalığı olarak da bilinen gut hastalığı kanda dolaşan ürik asitin artmasıyla karakterize bir artrit yani eklem hastalığıdır. Gut hastalığının semptomları eklemlerde biriken ürik asit kristallerine ve vücudun bunlara olan tepkisine bağlı olarak gelişir. Gut atakları genellikle hiç bir ön belirti vermeden gece saatlerinde ortaya çıkar. Bir çok gut hastası diyet ve yaşam formuna dikkat ederek iyileşmekte, bazı hastalarda ise medikal tedavi gerekmektedir.

Glutatyon tedavisiyle vücudumuzun antioksidan kapasitesi arttırılarak hastalıklara karşı daha dirençli olmamız sağlanıyor.

Gıda kaynaklı hastalık olarak da adlandırılan gıda zehirlenmesi, sindirim sisteminde yiyecek veya içecekler yoluyla yayılan bir enfeksiyon veya tahriştir. Özellikle virüsler, bakteriler ve parazitler çoğu gıda zehirlenmesinin nedenini oluşturur. Zararlı kimyasallar da gıda zehirlenmesine neden olabilir. Gıda zehirlenmesi çoğunlukla akuttur, yani aniden olur ve kısa sürer. Fakat bazı durumlarda, gıda zehirlenmesi daha uzun sürebilir veya ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Bağırsakta bulunan ve mikrobiyota olarak adlandırılan sağlıklı mikroorganizma yoğunluğu, başta sindirim sistemi olmak üzere tüm vücut sistemlerinin işleyişini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen son derece kıymetli bir yapıdır. Doğum anına dek steril olan mikrobiyota, doğumla birlikte gelişmeye başlar ve kişinin doğum şeklinden, beslenme alışkanlıklarından, çevresel faktörlerden büyük oranda etkilenir. Son derece hassas bir dengeye sahip olan bu mikroorganizma yoğunluğu, gereksiz antibiyotik kullanımı veya fast food gibi sağlıksız beslenme alışkanlıkları sonucunda bozulur ve zararlı mikroorganizmalar ilk olarak bağırsak yüzeyinde artış gösterir. Bu durum sağlıklı bağırsak yapısını bozar ve geçirgen bağırsak sendromu gibi çeşitli hastalıklara neden olur.

Karaciğer, vücudun en büyük organıdır ve vücudun metabolik fabrikası olarak kabul edilir. Karaciğer, karın boşluğu içinde sağ üst tarafta bulunur. Diyaframın altındadır ve birçok maddenin sentezlenmesinden sorumludur. Kronik karaciğer hastalıkları günümüzün önemli sağlık sorunlarından biridir. Kronik karaciğer hastalıklarının ilerleyen evresinde, karaciğer hücreleri zarar görür ve şişer (balonlaşır). Hastalığın ilerlemesi ile karaciğerde yara dokusu oluşur ve bu doku, fibrozis olarak tanımlanır.

Sıcaklık ve nem oranının arttığı yaz aylarında sıvı ihtiyacı diğer mevsimlere göre daha yüksektir. Vücut, hava sıcaklığına karşı ısısını dengede tutabilmek için daha hızlı nefes alıp verme, terleme ve idrar ile fazla ısısını dışarıya atar. İnsan vücudunun yaklaşık %65’i sudan meydana gelir. Erişkin bir insan günlük ortalama 2.5 litre sıvı kaybeder. Sıvı kaybının yanı sıra vücudun elektrolit dengesini düzenleyen sodyum, kalsiyum ve potasyum gibi mineraller de dışarı atılır. Normal şartlar altında vücut, sıvı elektrolit dengesini sağlamak için kaybettiği sıvı ve elektrolitleri besin ve su tüketimi ile karşılayabilir. Vücudun toplam sıvı miktarındaki azalmalar susuzluk hissi ile kendini gösterir. Sıvı miktarındaki azalmalar çoğalırsa ciddi sağlık problemleri yaşanabilir.

D vitamini eksikliği ülkemizde azımsanmayacak kadar yaygın görülen bir durumdur. D vitamini eksikliğine bağlı sorunların önüne geçmek için toplumun D vitamini konusunda bilinçli olması gerekir. Sağlıklı beslenmek ve yeterince güneş ışığı almak, D vitamini eksikliğini önlemede oldukça önemlidir.

Bağırsak yüzeyinde yer alan çeşitli dokuların kronik hasarı ile seyreden çölyak hastalığı hem çevresel hem de genetik faktörlerin neden olduğu bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Genetik olarak duyarlı kişilerin arpa, buğday, çavdar gibi bazı tahılları tüketmesi vücutta reaksiyona neden olur ve bu tahılların içerisinde yer alan gluten adlı protein bağışıklık sistemi tarafından tamamen toksik bir madde olarak kabul edilir. Başlangıçta bir sindirim sistemi hastalığı olarak ele alınan bu hastalık son yıllarda yapılan pek çok çalışma doğrultusunda ayrıntılı olarak incelenmiş ve nörolojik, ruhsal, hormonal, romatolojik ve kardiyolojik pek çok sistemi ciddi oranda etkilediği ortaya konmuştur. Çölyak hastalığı ile ilgili bilgi eksiklikleri hastalığın tanılanma sürecini geciktirir ve bu durum özellikle çocukluk döneminde büyüme ve gelişme geriliğine yol açabilir. Bu nedenle çölyak ve gluten intoleransı hakkında doğru bilgiye sahip olmak sağlıklı gelişim sürecini desteklemek adına son derece önemlidir.

Balgam, koruyucu bir astar görevi gören mukus tabakasıdır. Solunum yollarında bulunan mukus tabakası, bölgenin kurumasını ve tahriş olmasını engeller. Dışarıdan vücuda giren toz, polen gibi yabancı maddelere karşı koruyucu bir yapıdır. Mukus tabaka çeşitli sebeplerle renk ve yapı değiştirerek balgamı oluşturur. Genellikle iyi huylu olsa bazen farklı bir sağlık sorunu nedeniyle ortaya çıkar. Solunum yolları ve akciğer hastalıkları, tahriş ve enfeksiyon durumunda balgam artabilir. Bu nedenle balgam sağlık durumu hakkında ön bilgi verebilir. Bununla birlikte ev koşulları, iş ortamı, alışkanlıklar doğrudan veya dolaylı olarak balgam oluşumunu etkiler. Balgam oluşturmak, vücudun kendini temizleme biçimi olarak görülse de dikkatle takip edilmesinde fayda vardır. Rengi, yapısı ve alışkanlığında değişiklik görüldüğünde altta yatan neden araştırılmalıdır.

Bağışıklık sistemi, çevrede bulunan ve burun, bağırsaklar, solunum ve deri yoluyla vücuda giren yabancı ve zararlı maddelere karşı vücudu koruyan bir sistemdir. Bazı durumlarda bağışıklık sisteminin yabancı ve zararlı maddelere karşı reaksiyonları aşırı olabilir. Bu durum alerji olarak tanımlanır. Genetik yatkınlığın söz konusu olduğu alerjinin nedenleri tam olarak bilinmese de bazı alerjenler hastalığın oluşumunda önemli birer etkendir. Alerjenler, çevresel alerjenler (ev tozu akarları, küf mantarları, polenler, hayvan alerjenleri), böcek alerjenleri, besin alerjenleri, ilaç alerjenleri ve mesleki alerjenler olmak üzere beş ana grupta toplanır.

Ailesel Akdeniz Ateşi hastalığı diğer bir adıyla FMF, özellikle Akdeniz ülkelerinde görülen genetik bir hastalıktır. Doğu Avrupa kökenli Yahudiler, Sefarad Yahudileri, İspanyollar, Yunanlar, Ermeniler, Araplar ve Türklerde yaygın olarak görülür. Etnik bir yatkınlığı olsa da bu hastalık diğer insanlarda da görülebilir. Ömür boyu süren FMF hastalığının şiddeti hastadan hastaya farklılıklar gösterebilir. Akdeniz Ateşi olarak bilinse de ülkemizde daha çok İç Anadolu Bölgesi’nde yaygındır.

Ağız içerisinde bulunan yumuşak dokularda veya diş etinin tabanında oluşan küçük, sığ lezyonlar aft olarak adlandırılır. Oluşan bu lezyonlar bazı durumlarda aşırı ağrıya, yemek yemekte ve konuşmakta güçlük yaşamaya neden olabilir. Aftlar dudak yüzeyinde oluşmaz ve kişiden kişiye bulaşma özelliği taşımaz. Bu yönüyle aft oluşumu uçuktan farklılık gösterir. Çoğu aft oluşumu bir veya iki hafta içerisinde kendiliğinden iyileşme gösterebilir. Zamanla büyümeye devam eden ve herhangi bir iyileşme göstermeyen aftlar ise sağlık açısından riskli durumlar olabilir. Bu tür aftların bir doktor tarafından değerlendirilmesi önemlidir.

Günümüzde hastalıkların çoğunun tespitinde ilk başvurulan değerlendirme kan testidir. Tam kan sayımı, CBC ya da hemogram testi, hastanelerde her gün çok sayıda hastaya uygulanır ve hem tanı hem takip için önemli bilgiler edinilir. Uzman hekimler tarafından kan testlerinin yorumlanması, hastanın öyküsü ile birlikte değerlendirilmesi ve diğer hastalıkların da göz önüne alınması ile hekimin uygulayacağı tedaviye ışık tutar. Hemogram testi sayesinde kandaki hücre gruplarının normal sayı aralığı ile hastanın hücre sayısı kıyaslanır. Bazı patolojik durumlarda ortaya çıkan hücreler ya da bu hücrelerin sayıca artışı ile hastalıklara tanı konulabilir. Hastada alınmış birkaç mililitre kan ile laboratuvar ortamında pek çok tedavi için yönlendirici bilgiler edinilebilir.
Öne Çıkan Kanser Yazıları