22 Ağustos 2023 Salı
Kişilik Bozukluğu: Nedir, Belirtileri Nelerdir, Tanısı ve Tedavisi Nasıl Olur?
Şizofreni düşünme, hissetme, davranma ve çevresiyle ilişki kurma biçimlerini ciddi biçimde etkileyen karmaşık ve kronik bir psikiyatrik hastalıktır. Genellikle ergenliğin sonları ya da erken yetişkinlik döneminde başlar ve kişinin yaşamını bütünsel olarak etkileyebilir. Sanılanın aksine şizofreni çoklu kişilik bozukluğu değildir. Gerçeklik algısında bozulma, sanrılar, halüsinasyonlar ve bilişsel işlevlerde zayıflama gibi belirtilerle seyreder. Hastalığın seyri kişiden kişiye değişebilir. Bazı hastalar tedaviyle bağımsız yaşarken, bazıları yoğun destek ihtiyacı duyabilir. Bu nedenle şizofreni hakkında doğru bilgi sahibi olmak, hem hastanın hem de toplumun yaklaşımı açısından son derece önemlidir. Aşağıdaki başlıklarda şizofreninin nedenlerinden tanı ve tedavi süreçlerine kadar kapsamlı bilgiler bulacaksınız.
Şizofreni, kişinin gerçeklikten kopmasına yol açan, nörobiyolojik temellere sahip ciddi bir psikotik bozukluktur. Bu hastalık, kişinin düşünce süreçlerini, duygularını, davranışlarını ve algılarını etkiler. Şizofrenide en karakteristik belirtiler; sanrılar (delüzyon), halüsinasyonlar (varsanılar) ve konuşma-düşünce bozukluklarıdır. Bu belirtiler hastanın sosyal yaşamını, işlevselliğini ve günlük yaşantısını önemli ölçüde kısıtlayabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya genelinde yaklaşık 24 milyon kişi bu hastalıkla yaşamaktadır. Hastalık genellikle yavaş başlar; belirtiler zamanla artabilir veya bazı dönemlerde şiddetlenip hafifleyebilir. Her hastada aynı şekilde görülmediği gibi, tedaviye verilen yanıt da kişiden kişiye değişiklik gösterir. Genetik yatkınlık, beyin kimyası ve çevresel faktörler hastalığın gelişiminde birlikte rol oynar.
Şizofreni belirtileri pozitif, negatif ve bilişsel belirtiler olmak üzere üç gruba ayrılır. Pozitif belirtiler arasında sanrılar (gerçek dışı inançlar), halüsinasyonlar (olmayan şeyleri görme, duyma), dağınık konuşmalar ve düzensiz davranışlar yer alır.
Negatif belirtiler ise duygusal düzleşme (mimik ve duyguların azalması), sosyal çekilme, motivasyon kaybı, konuşmada fakirlik gibi kişinin işlevselliğini azaltan semptomlardır. Bilişsel belirtiler arasında dikkat eksikliği, bellek problemleri ve planlama zorlukları bulunur. Belirtiler çoğu zaman çevre tarafından fark edilir; kişi bazen hastalığının farkında olmayabilir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi süreci kritik önem taşır. Şizofrenide belirtiler dönemsel olabilir ve şiddeti zamanla artıp azalabilir. Tedaviyle birlikte bu belirtiler büyük ölçüde kontrol altına alınabilir.
Şizofreni, tek bir nedene bağlı gelişen bir hastalık değildir. Genetik, biyolojik, psikolojik ve çevresel birçok faktörün birleşimi hastalığın ortaya çıkmasında rol oynar. En güçlü risk faktörü genetik yatkınlıktır; birinci derece akrabasında şizofreni olan hastalarda risk önemli ölçüde artar. Bununla birlikte, beyin yapısındaki anormallikler, dopamin ve glutamat gibi nörotransmitterlerin dengesizliği de hastalığın biyolojik temelini oluşturur. Anne karnında geçirilen viral enfeksiyonlar, doğum komplikasyonları, erken çocukluk travmaları ve madde kullanımı (özellikle esrar) da risk faktörleri arasındadır. Şizofreni, çoğu zaman stresli bir yaşam olayı ya da yoğun psikolojik baskı sonucu da ilk atağını gösterebilir. Ancak bu faktörler tek başına hastalığı açıklamaz; çoğunlukla biyolojik yatkınlığın üzerine eklenen çevresel etkiler belirleyicidir.
Günümüzde DSM-5 sınıflandırması şizofreniyi alt türlere ayırmaz, ancak klinik pratikte geçmiş sınıflandırmalar hâlen açıklayıcı olabilir. En bilinen şizofreni çeşitleri şunlardır:
Paranoid şizofreni, şizofreninin en sık karşılaşılan ve genellikle en iyi işlevselliğe sahip alt tipidir. En belirgin özelliği, hastanın çevresindeki kişiler tarafından izlendiğini, zarar göreceğini veya komplolara maruz kaldığını düşünmesidir. Bu tipte sanrılar baskındır ve genellikle sistematiktir; yani belirli bir mantık örgüsüne sahiptir. Halüsinasyonlar çoğunlukla işitseldir: hasta olmayan sesler duyar, bu sesler bazen emir verici olabilir. Paranoidler genellikle kuşkucudur, içine kapanabilir veya savunmacı davranabilir. Sosyal ilişkilerde bozulma yaşanabilir, ancak bilişsel işlevler çoğu zaman diğer alt tiplere göre daha iyi korunmuştur. Bu da erken tanı ve tedavi ile günlük yaşamın sürdürülebilirliğini artırır. Ancak tedavisiz bırakıldığında hastalık ilerleyebilir ve psikotik krizlere dönüşebilir.
Şizofreni tanısı, psikiyatrik değerlendirme ve gözlem yoluyla konulur. Herhangi bir kan testi ya da görüntüleme yöntemiyle kesin tanı koymak mümkün değildir. Tanı kriterleri arasında en az bir ay süreyle sanrı, halüsinasyon, dağınık konuşma gibi temel belirtilerin bulunması ve bu belirtilerin işlevselliği altı ay boyunca bozması gerekir. Tanı için genellikle DSM-5 (Amerikan Psikiyatri Birliği) ya da ICD-10 (Dünya Sağlık Örgütü) kriterleri kullanılır. Ayrıca, madde kullanımı, beyin tümörü, epilepsi gibi şizofreniyi taklit edebilecek durumlar da dışlanmalıdır. Bu nedenle hastaya geniş bir psikiyatrik görüşme, aile öyküsü sorgulaması ve gerekirse nörolojik testler yapılır. Tanının doğruluğu ve hastalığın seyrini anlamak için zaman zaman hastaneye yatış da gerekli olabilir.
Şizofreni tedavisi, ilaç tedavisi, psikososyal destek ve rehabilitasyon hizmetlerini içeren çok boyutlu bir süreçtir. Tedavinin temel taşı, hekim tarafından reçete edilen ilaçlardır. Bu ilaçlar halüsinasyon ve sanrı gibi psikotik belirtileri azaltarak kişinin gerçeklikle bağlantısını yeniden kurmasına yardımcı olur. İkinci kuşak antipsikotikler, daha az yan etki ile daha iyi tolere edilebilir. İlaç tedavisine ek olarak bireysel terapi, aile terapisi ve grup terapileri psikososyal işlevselliği artırır. Bazı hastalarda iş ve sosyal becerileri yeniden kazandırmaya yönelik rehabilitasyon programları gerekebilir. Şizofreni, düzenli takip ve uyumlu tedaviyle kontrol altında tutulabilir. İlaç bırakıldığında nüks riski yüksektir; bu nedenle tedavi süreci çoğu zaman uzun süreli ya da ömür boyudur.
Tedavi edilmeyen şizofreni, hem hasta hem toplum açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Zamanla belirtiler şiddetlenir; kişi gerçeklikten tamamen kopabilir, sosyal ilişkilerini sürdüremez ve işlevselliğini yitirir. İleri evrelerde intihar riski artar; şizofreni hastalarının yaklaşık %5’i intihar sonucu yaşamını yitirir. Ayrıca tedavi edilmeyen hastalarda evsizlik, işsizlik, madde bağımlılığı ve şiddete uğrama riski artabilir. Aile içi çatışmalar da bu süreci daha karmaşık hale getirir. Oysa erken tanı ve düzenli tedaviyle bu hastalığın yönetimi mümkündür. Şizofreni, yalnızca ilaçla değil; anlayış, destek, sabır ve doğru sosyal politikalarla da kontrol altına alınabilir. Bu nedenle toplumda damgalama yerine empati ve destekleyici yaklaşımlar ön planda olmalıdır.
Son güncellenme tarihi: 28 Ağustos 2025
Yayınlanma tarihi: 10 Mayıs 2023
Psikiyatri
Uzm. Dr. Cem Hızlan
Öne Çıkan Kanser Yazıları
Kişisel Verilerin İşlenmesi: Kimlik, iletişim, sağlık ve pazarlama bilgilerimin, Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi ve Özel Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi tarafından yürütülecek pazarlama faaliyetlerinin planlanması ve tıbbi ihtiyaçlarıma ve alışkanlıklarıma göre özelleştirilmesi ile bana özel kampanyalar oluşturulması amacıyla işlenmesini kabul ediyorum.
Ticari Elektronik İleti: Özel Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi ve Özel Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi tarafından kimlik ve iletişim bilgilerimin tercih ettiğim iletişim kanalı üzerinden bana reklam, promosyon, kampanya ve benzeri ticari elektronik iletilerin gönderilmesi amacıyla işlenmesi ve bununla sınırlı olarak hizmet alınan tedarikçilerle paylaşılmasını kabul ediyorum.